30 yıldır Türk siyasetini yakından takip ediyorum, 30 yıl önce demokrasi yok naraları atardık! Oysa şahane günlermiş o zamanlar.
Rahmetli Özal’a söylenmedik laf bırakılmazdı, hatta ailesine bel altı eleştiriler dahil herşey yapılırdı, buna rağmen demokratik olgunluk gösterirdi. Dava açsa bile, daha çok tazminat davaları açar, onları da geri çekerdi çoğu zaman.
Ya rahmetli Demirel; yürüyüşe geçen işçiler için şu meşhur söz söylemiştir “bırakın yürüsünler yollar yürümekle aşınmaz” o sözün önemini bugün çok daha iyi anlıyoruz. Bugün bırak yürümeyi, üç kişi bir araya gelmekten korkar olduk…
Hele Tansu hanım için söylenenler; rahmetli Levent Kırca Tansu hanım ve rahmetli Esat Kıratlıoğlu üzerine dizi parodiler yapardı. En sadık izleyicileri ise, Tansu hanım ve Esat kıratlıoğluydu…
Tansu hanım gaf yapar, Levent Kırca ertesi gün yerden yere vururdu. Hiciv sanatı örnekleri sergilenirdi…
İstanbul beyefendisi Erdal İnönü’ye söylenenler bile demokrasiyle ilişkilendiriliyordu… o Erdal İnönü’ ki hanımı “ Erdal evde fare var kalk bişey yap” dediğinde “ hanım ben kedimiyim” cevabını verecek kalitede birisiydi.
Gelelim bu güne, sayın Erdoğan’a hakaret iddiasıyla 10 bine yakın insan soruşturma geçirdi, yüzlerce kişi cezaevine girdi. Çok basit eleştiriler bile hakaret kapsamına alındı, toplumun gülümsemesini sağlayan hiciv sanatı yapılamaz oldu.
Gülümsemeyi unutan bir toplum haline geldik, selam verirken bile şekle bakar olduk.
İki kutuplu bir halk ortaya çıktı.
72.5 milletten bir ulus yaratan Mustafa Kemal’den sonra, birbirine düşman, hain gözüyle bakan bir toplum haline geldik…
Sevgili büyüklerim; 72.5 buçuk milleti bölemezsiniz lakin iki kutup’a ayrılan bir halkı bölmek parçalamak çok kolaylaşır…
Yüzelli yıldır ayrılıkçı Kürt hareketinin başaramadığını, bu gün üretilen siyaset başarabilecek duruma geliyorsa, şapkayı önümüze koyup düşünme vakti gelmiştir…